Covid-19 Salgınının Çalışma İlişkilerine Etkisi
04 Haziran 2020
Ramazan Tiyek
YazarÜlkemiz ve dünya üzerinde yaşanan Covid-19 salgını tüm hayatı etkilediği gibi doğal olarak çalışma hayatını da doğrudan etkilemektedir. İnsanların vakitlerinin çoğunun çalışma hayatında geçtiği düşünüldüğünde bundan sonraki süreçte bazı rutinlerin dışına çıkmaları gerekebilecektir.
Çalışma Hayatının Dijitalleşmesi
Endüstri 4.0 ile çalışma hayatının dijitalleşeceği tahmin edilmekte idi. Covid-19 salgını sürecinde özel-kamu ayrımı yapılmaksızın birçok alanda işlerin uzaktan yapılması yoluna gidilmesi, gelecek dönemin çalışma hayatı hakkında da bilgi vermektedir. Küreselleşmenin işverenlere önemli katkılarından bir tanesi emeğin ucuz olduğu yerlerde üretimin yapılmasına fırsat tanınması ve bu durumun maliyet avantajı oluşturmasıdır. Son yıllarda ise otomasyon teknolojisindeki gelişmelerin de etkisiyle emeğin ucuz olduğu yerlere gidilmesine gerek olmayacak şekilde bir çalışma hayatı tasarımlanmaya başlandığı anlaşılmaktadır. Emek faktörünün üretim sürecindeki etkinliği azaltılmaya çalışılmaktadır. Covid-19 salgını ile birlikte sık sık zikredilen “sosyal mesafe” meselesi de teknolojik gelişmelerle birlikte daha kolay bir şekilde ayarlanabilir hale gelecektir. Emeğin üretim sürecindeki rolünün azaltılmasında küreselleşme sürecinde aktif rol oynayan gelişmiş ülkelerin nüfusunun yaşlanmasının da etkisi büyüktür. Nüfusun genç ve dinamik olması üretim sürecinin etkinliği açısından önemli bir unsurdur.
Kayıt Dışı Çalışanların Sayılarının Artması
Covid-19 ile birlikte birçok ülke ekonomisinin daralacağı tahminlerinin gerçekleşme olasılığı düşük bir durum değildir. Küreselleşmenin de etkisiyle birlikte ekonomik olarak daralma tüm dünyaya yayılacaktır. Ekonomik daralma ile birlikte çalışma hayatında yer alanların azalması, kısa ya da uzun vadeli olarak sahip oldukları işlerinden uzaklaşabilmeleri durumu söz konusu olabilecektir. Covid-19’un çalışma hayatındaki olası etkilerine kısa vadeli bakıldığında birçok çalışanın işini kaybetmesi durumu söz konusudur. Acımasız rekabet koşullarında bazı firmaların rekabet şartlarına uyum sağlayabilmek için zor şartlarda varlıklarını idame ettirebilmelerinin zorluğu ile birlikte faaliyetlerini sonlandıracaklardır. Bu süreçte birçok ülke yönetiminin ekonomik kriz ile karşılaşmamak ya da krizi daha az zararla atlatmak için özellikle kişi ya da firmaları sübvanse etmek yoluyla mücadele ettiği görülmektedir. Açıklanan teşvik paketlerinin ne kadar firmanın ayakta kalması için yeterli olacağı ise zaman içerisinde belli olacaktır.
Covid-19 salgınının kısa vadeli yansımalarından bir tanesinin çalışma hayatında kayıt dışı çalışma istatistiklerinde artış olarak görülebilir. Halihazırda kayıt dışı çalışanların kayıtlı bir işte çalışabilmeleri biraz daha zorlaşacak gibi gözükmekle birlikte kayıt dışı çalışma koşullarının ağırlaşması da söz konusu olacaktır. Ekonomik daralmalarının olduğu dönemlerde çalışma hayatında en belirleyici unsurlardan bir tanesi işsizlik oranlarıdır. İşsizlik oranlarındaki en küçük artış emek talebini düşürmekle birlikte emeğini arz edenlerin sayısını da artıracaktır. Bu durum da işsizler ordusuna yeni adayların dahil olması demektir. Bu süreçte pazarlık gücü gittikçe düşen bir çok kişi formal çalışma koşulları dışındaki informal çalışma yöntemlerini kullanmayı tercih etmeye zorlanacaktır. Kısa vadede bu durumun gerçekleşmesi çok zor bir ihtimal değildir. Halihazırda kayıt dışı çalışanlar bu durumdan doğrudan olumsuz bir şekilde etkilenebilecek iken genç nüfusu fazla olan Türkiye gibi ülkeler bu durumdan biraz daha fazla etkilenecek gibi gözükmekte. Ülkemizde işgücü istatistiklerine bakıldığında son yirmi yılın verilerinde rakamlar değişik olmakla birlikte her yıl ortalama 500.000 kişi çalışma hayatına ilk defa dahil olmaktadır. Tarihe not düşmek adına halihazırda ülkemiz için geçerli olan işgücü istatistikleri ve kayıt dışı istihdam oranları aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo 1: Türkiye İşgücü İstatistikleri (2000-2020)
Yıllar | Kayıtlı İstihdam (000) | Kayıt Dışı İstihdam Oranı (%) | İşgücüne Katılma Oranı (%) | İşsizlik Oranı |
2000 | 21.581 | 50,6 | 49,9 | 6,5 |
2005 | 20.066 | 48,2 | 46,4 | 10,6 |
2010 | 22.594 | 43,2 | 48,8 | 11,9 |
2015 | 26.621 | 32,5 | 51,3 | 10,3 |
2019 | 28.080 | 30,0 | 53,0 | 13,7 |
Kaynak: DİE ve TÜİK verilerinden hazırlanarak oluşturulmuştur.
Sosyal Hakların Gelişmesi
Ekonomik daralma ya da krizler kısa vadede olumsuz yansımaları beraberinde getirmekle birlikte uzun vadede başka kazanımların yakalanmasına fırsat da oluşturabilir. Günümüz anlamındaki çalışma hayatının Sanayi Devrimi ile gerçekleştiği herkes tarafından bilinmektedir. Sanayileşmeden günümüze çalışma hayatındaki gelişmelere bakıldığında, sanayileşmenin başladığı ve geliştiği İngiltere özelinde öncelikle liberal bir ekonomik yaklaşım ile çalışma ilişkilerinin belirlendiği anlaşılmaktadır. Uzun ve ağır çalışma koşulları, çocuk ve kadınlar için dayanılmaz bir çalışma hayatı, ortalama insan ömrünün kısalması gibi sebeplerin de etkisiyle 1873-1896 yılları arasındaki ekonomik kriz dönemlerinde liberal anlayıştan biraz uzaklaşılması söz konusu olmuştur. Devletin, piyasaya vatandaşlarının refahı için müdahalesi gelmiş ve bunun yansıması olarak sadece ekonomik krizin olumsuz etkilerinin azaltılması gerçekleşmemiş aynı zamanda ilerleyen dönemlerde çalışanlar lehine faydalı sonuçlar doğurmasına sebep olabilecek, sadece belirli vasıflardaki kişilerin sendika üyesi olmadığı, vasıflı-vasıfsız herkesin sendika üyesi olabildiği bir çalışma hayatı oluşmaya başlamıştır. Tabi ki bu durumun gerçekleşmesinde Chartizm Hareketi neticesinde Reform Yasası ile elde edilen genel oy hakkının da etkisi olmuştur. Daha sonra 1929 yılında gerçekleşen Büyük Buhran sonrası dönemde de özellikle ABD ve İngiltere gibi ülkelerde çalışanların sosyal güvenlikleri ile ilgili düzenlemeler başta olmak üzere sosyal hakları ile ilgili birçok düzenlemenin gerçekleştirilmesi söz konusu olmuştur. ABD’de krizin hemen sonrasında düzenlenen New Deal Anlaşması, İngiltere’de Beveridge Raporu, ekonomik krizin çalışanlar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için gerçekleştirilen düzenlemelerdir. Öyle ki Keynes’in ekonominin toparlanması için öne sürdüğü devletin sübvansiyonları artırması gerekliliğinin yansımalarından bir tanesi olarak da refah devleti uygulamaları örnekleri de Büyük Buhran’dan kurtuluşun yaşanmaya başladığı İkinci Dünya Savaşı sonrasında gerçekleşmiştir. Bu süreçte ön plana çıkan unsurlardan bir tanesi de kamu işletmeleri yoluyla istihdamın artırılması idi, belki de verimsizlik vb. sebeplerden dolayı 1980’li yıllardan sonra gerçekleştirilen özelleştirmelerden vazgeçilerek kamu müdahalesi ile ekonomik kalkınma yolu tekrar denenebilir. Görüldüğü üzere, ekonominin daralma dönemleri kısa vadede kayıt dışı istihdam ve işsizliğin artması gibi çok istenmeyen durumların yaşanmasına neden olsa da uzun vadede çalışanların özlük haklarının iyileştirilmesi için daha faydalı sonuçlar verebilmiştir.
Kriz Fırsata Çevrilebilir mi?
Tarihsel süreçte gerçekleşen olaylardan hareketle endüstri ilişkilerini üç temel aktöründen birisi olan sendikaların ulusal ve uluslararası düzeyde eskiden olduğundan daha fazla çalışmaları ve krizi fırsata çevirecek politika ve strateji üretmeleri gerekmektedir.
Günümüz çalışma hayatı ve çalışma hayatında yer alan aktörlerin davranışları yukarıda bahsedilen iki büyük ekonomik krizin yaşandığı dönemin koşullarına birçok açıdan benzememektedir. Sanayi sektörünün üretimde ağırlıklı olması, çalışanların vasıflarının birbirlerine yakın olması, sınıf bilincinin oluşması ve sendikalaşmanın yaygınlaşması gibi özellikler tarihsel süreçte çalışanlara birçok kazanımların yaşanmasına katkı sağlamıştır.
Bununla birlikte hem tarihsel süreçte hem de günümüzde değişmeyen temel özelliklerden bir tanesi de toplumdaki bireylerin %80 gibi büyük bir kesiminin bağımlı statüler altında çalışmakta olduklarıdır. Buna ek olarak iletişim araçları ile demokratik kurumların önceki dönemlere göre çok daha gelişmiş olduğu bilinen bir gerçektir. Bu ve buna benzer durumların çalışanların bir araya getirilmeleri ve bunun neticesinde kısa vadede olumsuz özellikleri yaşanan ekonomik daralmanın uzun vadede çalışanlar lehine olumlu sonuçlanabilmesi için gayret edilmesi gerekmektedir.
Küreselleşme ile birlikte sadece ulusal düzeyde değil sendikaların da uluslararası düzeyde daha aktif bir şekilde faaliyette bulunmaları gerekmektedir. Sendikaların geleceği tartışmalarının belirgin bir şekilde dile getirildiği günümüz çalışma hayatındaki koşullara göre politika ve stratejilerin oluşturulmasına ve sendikaların kendilerine yeni roller kazandırıcı faaliyetler içerisine girmelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Sendikalar için önemli olanın sadece tarihsel süreçte yaşanılan önemli başarıları dile getirmek değil, geçmişteki başarılardan ders çıkarılarak günümüz çalışma koşullarında başarılı olmak için politikalar oluşturmaları gerekmektedir.
Geleceği bilmek ya da tahmin etmek nasıl 2020 yılında Covid-19 gibi bir salgın ile karşılaşılacağı tahmin edilemiyorsa kolay değildir. Ancak yaşanan olağanüstü gelişmelerden hareketle gelecek hakkında çıkarımlarda bulunulabilir. Dünya genelinde yaşanan salgın sürecinde en çok dile getirilen hususlardan bir tanesinin insanların sağlık hizmetlerinden yararlanma durumları ile ilgili farklılıklar olduğundan bununla ilgili düzenlemelerin yapılması tahmin edilebilir bir durum olmakla birlikte çalışanlar arasındaki eşitsizliklerin kaldırılması için sosyal hakları ile ilgili daha kapsamlı düzenlemeler de yapılabilir.